Müslümanlar, Ramazan ayında farklı bir
atmosfere girdiklerinin farkında olarak, kadın-erkek, yaşlı-genç, hatta
çocuklar bile oruç tutar, bu kutlu zaman dilimini değerlendirmeye çalışırlar.
Bununla beraber Ramazan’ı buruk geçirenler de her zaman için var olmuştur. Bu
burukluğun sebebi, herkes oruç tutarken bazı insanların geçerli bir
mazeretlerinden dolayı oruçtan mahrum kalmalarıdır.
Kur’an’da “Allah hiç
kimseyi, güç ve imkânlarını aşan bir şey ile yükümlü tutmaz.” (Bakara
sûresi, 286) buyurulur. Bu ayetin tefsiri de diyebileceğimiz bir hadis-i
şerifte, Allah Resûlü (aleyhisselam) “Din kolaylıktır, dinde kolaylık
vardır.” (Buhârî,
İman 29) beyanıyla Müslümanlara rehberlik yapar. İnsanı Rabbine yaklaştıran,
Rabbiyle arasındaki mesafeleri kapatan ibadetlerin hepsinde, bu ibadetleri eda
etmeye engel olacak hususların bulunmaması esastır.
Ramazan ayında oruç tutamayan insanlar
için de dinde/dinî sınırlar içinde çözümler getirilmiştir. Dinini hassasiyetle
yaşayan Müslümanlar için bu konudaki alternatif çözümleri görelim:
ORUÇ TUTMAMAK için geçerli MAZERETLER:
Yolculuk
Ramazan ayında şartlarına
uygun bir yolculuğa çıkan seferî kimseler oruç tutmayabilirler. Fakat günümüzde
sefer imkânları kolaylaşmıştır. Dolayısıyla yolculuğa çıkan kimselerin oruç
tutmamaları caiz olsa bile tutmaları daha hayırlı, daha faziletlidir.
Gebelik ve Çocuk Emzirmek
Hamile veya çocuk emziren
kadınlar, kendilerine yahut çocuklarına bir zarar gelmesinden, eksik beslenmeden kaynaklanan problemlerle
karşılaşmaktan korkmaları durumunda Ramazan
ayında oruç tutmayabilirler.
İkrah/zorlama
Tehdit
ettiği şeyi yapmaya gücü ve imkânı olan bir kimse tarafından, öldürme veya bedenine
zarar verme hususunda tehdit edilen kimseler de oruç tutmayabilir, tutmakta
oldukları oruçlarını bozabilirler. Tehdidini yerine getiremeyecek kimsenin
tehdidinin bir anlamı yoktur, dolayısıyla böyle bir tehdide binaen oruç
bırakılmaz. Aynı şekilde darp ve hapis gibi tehditler ile de oruç bozulmaz. Bu
tür tehditle oruç bozulursa, keffaret değil, kaza gerekir.
Hastalık
Hastaya bütün ibadetlerde bazı kolaylıklar
getirilir. Oruç tuttuğundan dolayı hastalığının artmasından veya uzamasından
korkan kimseler oruç tutmayabilirler. Oruca başlamış olan hastalar için de aynı
durum söz konusudur. Oruç tuttuğu
takdirde hasta olacağı, işinin ehli bir doktor tarafından bildirilen kimseler
de oruç tutmayabilirler.
İhtiyarlık
Oruç tutamayacak kadar yaşlı olan kimseler
de Ramazan’da oruç tutmaya zorlanamaz.
Yukarıda anlatılan durumlar
oruç tutmamak için geçerli birer mazerettir. Fakat Müslüman bir toplumda bu
geçerli sebepler dolayısıyla oruç tutamayan kimseler, oruç tutanlara ve ramazan ayına hürmeten, oruçlarını açıktan yememeli ve toplum
içinde fitneye ve kafa karışıklığına sebep olmamalıdır. Yanında yemek yenilen
insanlar da onların yemesine karşılık sabretmeleri sebebiyle uhrevi mükâfat
alacaklarını düşünerek sakin olmalı, kavga çıkarmamalıdır. Zira, herkes kendi
orucunun mükafatını alacağı gibi, tutmayanlar da kendi cezalarını
çekeceklerdir.
Oruç
tutmamak için geçerli bir mazeret sayılan durumlar ortaya çıkmasına rağmen bazen
inisiyatif almak gerekebilir. Mesela, hastalar hastalıklarını artırmayacağına
kanaat getirirlerse oruçlarını tutabilirler. Yolcuların oruçlarını tutmalarının
faziletli olduğu bizzat oruç ayetlerinde bildirilmiştir. Mazeretleri konusunda şüphesi
olan ve mazeretinden dolayı oruç tutmamayı içine sindirmeyen kimseler orucu terk
etmezler.
Mazereti olanlara getirilen çözümler
Hamile ve emziren kadınlar
daha sonra istedikleri bir vakitte, tutamadıkları gün kadar oruç tutarlar. Oruç
tutamayan yolcular daha sonra uygun bir vakitte oruçlarını tutarlar. İyileşmesi
mümkün olan hastalar da oruçlarını tam olarak iyileştikten sonra tutarlar.
Yaşlılar ve iyileşmesi
beklenmeyen hastalar için farklı bir çözüm olarak “fidye” vardır.
Fidye
Arapçada bir kimseyi içinde bulunduğu sıkıntılı
durumdan kurtarmak için ödenen bedel manasına gelen fidye kelimesi, fıkıhta
düşman elindeki esiri kurtarmak için verilen bedel ve bazı ibadetlerin edasında
yapılan hatalara karşı yerine getirilmesi gereken yükümlülük anlamında
kullanılır.
Ayette, “Oruç tutmakta güçlük çekenlere
(zorlukla güç yetirenlere veya güç yetiremeyenlere) bir fakir doyumu kadar
fidye gerekir” (Bakara sûresi, 184) buyrulmuştur. Daha sonra orucunu
kaza edebileceklerin “fidye” vermesi uygun değildir. Peygamber Efendimiz ve
sahabe-i kiramın uygulamaları bu şekilde olmuştur.
İyileşmesi tıbben beklenmeyen hastalar ve pir-i
fâni seviyesinde elden ayaktan düşmüş ihtiyarların oruçlarını kaza etmeleri
mümkün olmadığından onlar tutamadıkları her gün için fidye verirler. Böyle bir
durumda olan kimseler islerse fidyelerini Ramazan ayının başında veya sonunda
toptan verebileceği gibi Ramazan’da her gün, günlük olarak da verebilirler.
Fidyenin miktarı, ihtiyacı olan fakir bir
kimsenin sabah-akşam iki öğün olmak üzere bir günlük yiyeceğidir. Bu yiyecek
olarak verilebileceği gibi para veya emtia olarak da verilebilir. Fidye
miktarında üst sınır yoktur. Yani zengin kimseler kendi yediklerini dikkate alarak
daha fazla fidye verebilirler, hatta vermelidirler. Fidye tek bir kişiye
verilebileceği gibi çok sayıda kimseye de verilebilir. Yani aynı fakir bir ay
boyunca doyurulabileceği gibi, 30 ayrı fakir Ramazan'ın her günü de doyurulabilir.
Ramazan’da oruç tutmamak için mazeret arama
yerine, mazeretlere rağmen oruç tutmaya çalışmak kişinin diniyle irtibatının en
kuvvetli alametlerindendir. Her ibadet aslında bize kendimizi sınamak için
bir imtihan sunmaktadır.
Acaba imtihanı kazanıyor muyuz, yoksa
kaybedenlerden mi oluyoruz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder