Bayramlar;
sevinç, eğlence, yiyip-içme ve neşelenme günleridir. Müslüman olarak mutluluk ve
sevincimize esas olacak iki büyük dinî bayramımız var: Ramazan ve Kurban
bayramı.
Ramazan ayında
oruç tutma vazifesinin sona erdiği, şükür olarak yenilip içilmesi gerektiği için
yaptığımız bayrama îdül-fıtr, yani ramazan bayramı denilir. Kurban keserek
hem muhtaçların sevindirildiği hem de Rabbin rızasını kazanmanın ümit edildiği bayram
da îdül-edhâ, yani kurban bayramıdır.
Müslümanlar
Mekke döneminde ne Ramazan ne de Kurban bayramı kutlamamışlardır. Zaten Mekke’nin
zorlu şartlarında Kurban ibadeti de oruç ibadeti de yoktur. Müslümanların kendi
iradeleriyle müstakil hareket etme imkânı buldukları Medine’de hicretin ikinci yılından
itibaren Ramazan ve kurban bayramları kutlanmaya başlanmıştır.
Bir ay boyunca
şartların zorluğunu, günün uzunluğunu dikkate almadan, sırf Allah’ın rızasını kazanmak
için oruç tuttuk. Ramazan ayına, gelecek sene tekrar buluşma umuduyla veda ettik.
İşte şimdi bayramdayız ve nefsimizle yaptığımız bu bir aylık mücadeleyi kazanmanın
şükrünü eda ediyor, bu vesileyle Allah’ın rahmetine nail olma ümidinin neşesini
taşıyoruz.
Biz, oruçtan
kurtulduğumuz için değil, oruç tutarak Allah'a şükür borcumuzu yerine getirebildiğimiz
için bayram ederiz. Evet, Ramazan bayramına bir yönüyle “şükür”
bayramı da diyebiliriz. Eski alfabemizde “şükür” ile “şeker”in aynı
yazılması da işin bir cilvesidir. Esasen Ramazan bayramına “şeker bayramı”
denilmesi, hem şükürle hem de bu bayramda hurma, tatlı, vb. şeylerin eskiden
beri ikram edilmesiyle irtibatlıdır. Dolayısıyla “Ramazan bayramı” kavramını
hayattan çıkarıp zihinlerden silmemek kaydıyla “şeker bayramı” diyenlere
karşı savaş açmaya gerek yoktur…
“Oruç bitti.
Vazifemizi yaptık. Bundan sonra istediğimiz gibi, ölçüsüz, sınırsız yaşayabiliriz.”
gibi düşünceler aklımıza gelebilir. Ancak Müslüman olarak istediğimiz gibi serbestçe
yaşayacağımız yerin ahiret hayatı olduğunu biliyoruz. Burası sınırlı ve sonlu bir
dünyadır. Sonu olan bir dünyada ölçüsüz yaşamak, sonsuz dünyayı kaybetmenin sebebi
olmamalı deyip Ramazan’dan sonra da ahiret hayatını kazanacak amellere devam etmeli,
bizi Rabbimizden uzaklaştıracak şeylerle aramıza mesafe koymalıyız.
Efendimiz’in
(aleyhi ekmelü’t-tehâyâ) bayramı
Allah Resûlü
(as) hicretten sonra, Medineli Müslümanların, kaynağı İran kültürü olan iki bayram
kutladıklarını, bunlar vesilesiyle neşelenip eğlendiklerini görmüştü: Nevruz ve
Mihricân. Nevruz, bilindiği üzere bahar bayramıdır. Mihricân ise sonbaharın başlangıcını
temsilen kutlanılıyordu. Medineliler aynı şekilde Yahudilerin bazı bayramlarını
da taklit ediyorlardı. Mü’minlerin bayramları da kendi kültür ve uygulamalarından
çıkması adına Allah Resûlü (s.a.s.):
إِنَّ اللهَ قَدْ أَبْدَلَكُمْ بِهِمَا خَيْرًا مِنْهُمَا: يَوْمَ
الْأَضْحَى، وَيَوْمَ الْفِطْرِ.
“Allah,
bayram olarak kutladığınız bu iki günü daha hayırlı iki günle, kurban ve ramazan
bayramlarıyla değiştirmiştir.” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Salât 245; Nesâî, Salâtü’l-îdeyn 1) Evet, Ramazan ve Kurban bayramları Müslümanlara
mahsus bayramlardır. Bu bayramları Müslümanca kutlamak için de Efendimiz’in tavsiye
ve uygulamaları bizim için hayati önem taşır.
Berâ b. Âzib
(radıyallâhu anh) Allah Resûlü’nün (aleyhissalâtu vesselam) bayram hutbesinden
bir bölüm nakleder: Buna göre Resûl-i Ekrem Efendimiz, bayram hutbesinde,
إِنَّ أَوَّلَ مَا نَبْدَأُ مِنْ يَوْمِنَا هَذَا أَنْ نُصَلِّيَ...
“Bu bayram
günümüzde yapacağımız ilk şey bayram namazını kılmaktır.” (Buhârî, Îdeyn 3; Müslim, Edâhî 7)
buyurarak bayramı kutlama adına
bayram namazının önceliğine işaret eder. Bayram, yeme-içme ve eğlenme günü olsa
bile, ibadet ü taat ona rengini katıp onu derinleştirir.
Allah Resûlü
(s.a.s.) tarafından bayram gecelerinin ihya edilmesi de tavsiye edilmiştir. Dini
gün ve gecelere baktığımızda, günün akşam namazıyla başladığını görüyoruz. Dolayısıyla
bayram yapacağımız günün öncesindeki gece artık Ramazan bitmiş, Şevval’in ilk günü,
yani bayram başlamıştır. Yatsı ve sabah namazları için camiye gidip bu namazları
cemaatle kılmak, bayram gecesini ihyâ adına en önemli vesilelerdendir. Şimdi, Efendimiz’in,
Bayram gecelerinin ibadetle ihyâsını tavsiye ettiği hadisi görelim:
عَنْ أَبِي أُمَامَةَ، عَنِ النَّبِيِّ
صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ:
مَنْ قَامَ لَيْلَتَيِ الْعِيدَيْنِ مُحْتَسِبًا لله، لَمْ يَمُتْ
قَلْبُهُ يَوْمَ تَمُوتُ الْقُلُوبُ.
Ebû Ümâme’den (radıyallâhu anh) rivayet edildiğine
göre,
Resûl-i Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle
buyurmuştur:
“Kim sevabını Allah'tan umarak (ve sırf O'nun rızasını
kazanmak için) Ramazan ve Kurban bayramının iki gecesini ibadetle ihyâ ederse kalblerin
öldüğü gün onun kalbi ölmez, ölmeyecektir.” (İbn Mâce, Sıyâm 68)
Saadet asrında bayram
namazları musallada, yani daha kalabalık grupların katılabileceği, şehrin dışında
açık arazide kılınırdı. Allah Resûlü (s.a.s.) bayram namazlarına yürüyerek
gider, yine yürüyerek dönerdi. Bundan hareketle gidilecek cami
çok uzak değilse, bayram namazına yürüyerek gitmenin sünnet olduğu söylenebilir.
Efendimiz’in bayram günü
uygulamalarından dikkat çeken bir şey de namazdan dönerken başka bir yol
kullanması, giderken kullandığı yolu tercih etmemesiydi. Allah Resûlü (s.a.s.)
mescid yolunda karşılaştığı insanlarla da bayramlaşırdı.
Allah Resûlü'nün (aleyhisselam) “biz Müslümanların
bayramları”dır dediği günlerde meşru ölçüler içinde eğlenceye de yer vardır.
Yine O’nun ifadesiyle “Bu günler yeme içme günleridir.”
Bayram günlerinde,
düşman ve baskın tehlikesi yoksa, silah taşınması hoş karşılanmaz. Zaten gösteriş
için, başkalarını rahatsız edecek şekilde silah taşımak mekruh kabul edilmiştir.
Ramazan bayramının
ilk günü oruç tutmak haramdır. Bir gün önce mazereti olanlar dışında oruç tutmamak
haramken o gün oruçlu olmanın haram oluşu dikkat çekicidir. Önceki gün Allah için
yiyip içmeyen Müslümanlar, bayramda da Allah’ın rızasını umarak yiyip içmeli, birbirlerinin
ikramını reddetmemelidir.
Bayramda ne yapılır?
Allah Resûlü
(aleyhisselam) ve O’nun yolundan gidenlerin bayramda yaptıklarına baktığımızda bayramın
farkını görürüz. Bayramın diğer günlerden farkını gösterecek şekilde önceden bayram
hazırlığı yapılır, yapılmalıdır.
- Temiz ve
güzel elbiseler giyilir.
- Gusül abdesti
alınır.
- Namazdan
önce Peygamber Efendimiz’in yaptığı gibi hurma, şeker vb. tatlı bir şeyler yenilir.
- Yaşı uygun
olan çocuklarla beraber bayram namazına gidilir.
- Namaz yolunda
dua ve tekbirler unutulmaz.
- Özel bir
sebepten dolayı çok uzak bir mescid tercih edilmediyse namaza yürüyerek gidilir.
- Namazdan
sonra eve dönüş farklı bir yoldan yapılır.
- Dost ve akrabalar
ziyaret edilir, hediyeler verilir.
- Dargınlar
barışır, barıştırılır.
- Fitre zaten
namazdan önce verilmiştir; Bayramda da ihtiyacı olanlara sadaka verilir.
- O gün daha
fazla tebessüm edilip hep güler yüzlü olunur.
Bayram günü, ayrım yapmaksızın tanınan tanınmayan herkes tebrik edilir. Zira
Allah Resûlü'nün (aleyhissalâtu vesselam) ashabı, O'ndan aldıkları örnekle, bayramda birbirleriyle karşılaştıklarında,
“ تَقَبَّلَ
اللهُ مِنَّا وَمِنْكُمْ – Allah
sizden ve bizden bayramımızı ve salih amellerimizi kabul buyursun! Bayramınız, Allah'ın kabûlüne mazhar olsun!”
diyerek birbirlerini tebrik ederlerdi.
İfadeler, diller farklı olabilir ama bayramda esas olan Müslümanların birbirini tebrik etmesidir.
Neşe ve sevinç
günleri olan bayramlarda meşru ölçüler içinde eğlenilir. Dinin haram saymadığı oyunlar
oynanabilir. Zira, Allah Resûlü (aleyhissalâtu vesselam) bayram günü ezgiler söyleyen
iki kız çocuğunu susturmak isteyenlere,
إِنَّ
لِكُلِّ قَوْمٍ عِيداً وَهٰذَا عِيدُنَا
“Her milletin
neşelenip eğlendiği bir bayramı vardır, bu da bizim bayramımız.” (Buhârî, Îdeyn 3; Müslim, Salâtü’l-îdeyn 16) diyerek müdahale etmiştir. Aynı şekilde Resûl-i
Ekrem’in (aleyhisselam) bayram günleri mescidde mızrak-kalkan oyunu oynayanları,
mü’minlerin annesi Hz. Âişe (r.anhâ) ile beraber seyrettiği de kaynaklarımızda
zikredilmiştir.
Peygamber Efendimiz (aleyhissalâtu vesselam) Ramazan'da oruç ve teravihlerle zamanın değerini bilenlerin bayramdaki büyük kazancını anlattığı hadis-i şerif ile bitirelim:
عَنْ سَعِيدِ بْنِ أَوْسٍ
الأَنْصَارِيِّ ، عَنْ أَبِيهِ، قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ:
إِذَا كَانَ يَوْمُ الْفِطْرِ وَقَفَتِ الْمَلائِكَةُ عَلَى
أَبْوَابِ الطُّرُقِ، فَنَادَوْا: اغْدُوا يَا مَعْشَرَ الْمُسْلِمِينَ إِلَى رَبٍّ كَرِيمٍ يَمُنُّ
بِالْخَيْرِ، ثُمَّ يُثِيبُ عَلَيْهِ الْجَزِيلَ، لَقَدْ أُمِرْتُمْ بِقِيَامِ
اللَّيْلِ فَقُمْتُمْ، وَأُمِرْتُمْ بِصِيَامِ النَّهَارِ فَصُمْتُمْ،
وَأَطَعْتُمْ رَبَّكُمْ، فَاقْبِضُوا جَوَائِزَكُمْ،
فَإِذَا صَلَّوْا، نَادَى مُنَادٍ: أَلَا إِنَّ رَبَّكُمْ قَدْ غَفَرَ لَكُمْ، فَارْجِعُوا رَاشِدِينَ
إِلَى رِحَالِكُمْ، فَهُوَ يَوْمُ الْجَائِزَةِ، وَيُسَمَّى ذَلِكَ الْيَوْمُ فِي
السَّمَاءِ يَوْمَ الْجَائِزَةِ.
Said b. Evs el-Ensârî’nin,
babasından naklettiğine göre,
Peygamber Efendimiz
(s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
Ramazan Bayramı sabahı melekler
sokak başlarında durur ve şöyle seslenirler:
“Keremi ve lütfu bol olan Rabbinizin rahmetine
koşunuz, ey Müslümanlar topluluğu! O, bugün bol iyilik ve ihsanda bulunacaktır.
Bayram namazı yolunda olan ey Müslümanlar! Rabbiniz size bol bol mükâfatlar verecektir.
Çünkü siz Ramazan boyunca gece ibadet etmekle, teravihle emrolunmuştunuz ve emri
yerine getirdiniz. Gündüz oruç tutmakla emrolunmuştunuz, orucu da tuttunuz ve Rabbinize
itaat ediniz. Şimdi de ‘câizenizi/ödülünüzü’ alınız.”
Bayram namazı kılındıktan sonra
bir münadi şöyle seslenir:
“Dikkat edin! Rabbiniz mağfiret edip sizi bağışladı,
müjdeler olsun size. Doğru yolu bulmuş ve o yolda sebat etmiş kimseler olarak dönünüz.
Bugün, mükâfat günüdür. Bugüne semâ âleminde ‘el-câize: mükâfat/ödül günü’ ismi
verilmiştir.” (Taberânî, Mu’cemü’l-kebîr,
1/226)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder