29 Ağustos 2017 Salı

Başka KİME sığınılır ki..!?


Şeytan, insanın en eski düşmanıdır. Onun düşmanlığı ilk insanla başlamıştır ve dünyadaki son insan vefat etmeden de bitmeyecektir. İnsanlık tarihi boyunca şeytandan korunmak isteyenlerin en büyük sığınağı onu da, insanı da yaratan Allah olmuştur.
İnsan yaratılıncaya kadar şeytan, Allah’a kulluğunu çok iyi yapan bir varlıktır. Şeytanın ilk ve en büyük imtihanı kendisine rakip olarak gördüğü insanın yaratılmasıdır. Kendince bir rekabete girdiği insanla yapılan imtihanını kaybeden şeytan, kendi boşluklarını dikkate almamış, kaybetme sebebini insan olarak kabul etmiş ve onun ebedî düşmanı olmuştur. Bu düşmanlığı kıyamete kadar da devam edecektir.
İnsanın bu ilk düşmanına karşı korunmak adına yapacağı şeyler vardır. Bunların başında şeytanın her türlü oyunundan Allah’a sığınmayı ifade eden “Eûzü billâhi mineşşeytânir-racîm” cümlesi gelir.
“Eûzü” sığınırım, korunması altına girerim demektir. “Eûzü billâhi” demek de her türlü fenalık, çirkinlik ve kötülükten korunabilmek için Allah’ın yardım ve himayesine girmeyi ifade eder. “Eûzü billâhi mineşşeytânir-racîm” cümlesine kısaca Allah’a sığınmayı talep etme manasına “istiâze” diyoruz.
İstiâzeyi merkeze alıp Kur’an’a baktığımızda -özellikle şeytandan- Allah’a sığınmanın önemli bir yer tuttuğunu görüyoruz.
İstiaze için öncelikle kendisinden sığınılan şeyin yanlışlığı, insana yakışmadığı baştan kabulleniliyor demektir. Mesela Mü’min sûresi, 27. ayette Hz. Musa,
إِنِّي عُذْتُ بِرَبِّي وَرَبِّكُمْ مِنْ كُلِّ مُتَكَبِّرٍ لاَ يُؤْمِنُ بِيَوْمِ الْحِسَابِ
Ben, âhirete, hesap gününe inanmayan her kibirli ve zorbadan benim ve sizin Rabbiniz olan Allah’a sığınırım.” der ki, burada kibir ve zorbalığın yanlış olduğu baştan kabul ediliyor.
Kur’an’da “istiâze”nin önemini vurgulayan ayetlerin başında Nahl sûresi, 98. ayet gelmektedir. Bu ayette Kur’an okumak isteyenin Allah’a sığınma talebinde bulunması gerektiği belirtilerek,
فَإِذَا قَرَأْتَ الْقُرْآنَ فَاسْتَعِذْ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
Kur’ân okuyacağın zaman, o kovulmuş şeytandan Allah’a sığın!” buyruluyor.
Şeytan, insanın ibadetten, Kur’an okumaktan, dine göre bir hayat yaşamaktan uzak durmasını ister ve bunun için de insanı hep meşgul eder. Kur’an okumasına engel olmaya çalışır. İnsan bir şekilde niyet edip Kur’an okumaya yöneldiği zaman da boş durmayıp yine faaliyete geçer. Bu sefer de insanı Kur’an okurken meşgul edip okumasına mani olmaya çalışır. Bunun için de Allah, Kur’an okumaya başlarken şeytana karşı en iyi korunma yöntemi olarak Allah’a sığınmayı emrediyor.
Yine şeytan insanın huzurlu bir hayat yaşamasını, kulluğunu hakkıyla yapmasını istemez. İnsana devamlı canını sıkacak şeyler hatırlatır. Bu yüzden A’raf sûresinin 200. âyetinde,
وَإِمَّا يَنْزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللهِ إِنَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
 “Şeytandan bir vesvese geldiği zaman Allah’a sığınma talebinde” bulunma tavsiye ediliyor.

Peygamber Efendimiz (s.a.s.) de şeytana karşı ümmetini uyarmış ve bu konuda kendisi de rehberlik yapmıştır. O, “fayda vermeyen ilim/işler”, “şeytanın vesvesesi”, “dünya ve âhirette insana eziyet veren şeyler” gibi pek çok şeyin yanında bütün kötü sıfatlardan Allah’a sığınır. Bu tür şerlerden korunmak için İhlâs, Felak ve Nâs sûrelerini bizzat kendisi okuduğu gibi bütün Müslümanlara da bu sureleri okumayı tavsiye etmiştir.
Namaz kılarken sübhâneke duasından sonra “eûzü” çekmek sünnettir. Sübhâneke’den sonra Kur’an’dan bir bölüm okuyacağımız için “eûzü” çekeriz. Dolayısıyla cemaatle kılınan namazlarda, -Hanefi mezhebine göre- imama uyan kimse Fâtiha veya başka bir ayet okumayacağı için eûzü çekmez. Çünkü “eûzü” Kur’an okumaya başlamak için çekilir. Cemaatle kılınan namazda imam sesli de okusa, sessiz de okusa cemaat “eûzü” çekmez.
Biz Kur’an okurken veya herhangi bir şey yaparken “eûzü” çekince şunu demiş oluyoruz:
Ben sağdan, soldan, önden, arkadan, alttan ve üstten gelen ve kâinatı baştanbaşa dolduran şerlere, şerlilere ve şeytanlara karşı, bütün kâinatın yaratıcısı Allah’ın lütfuna, yardımına ve ihsanına iltica ediyor ve O’na dayanıyorum. Hiçbir kuvvetim olmamasına rağmen O’na dayandığım için, hiçbir şeyden korkup çekinmiyor, bu müthiş kuvvetle her şeye meydan okuyorum. İnsî ve cinnî şeytanlar dört bir taraftan saldırıyorlar ama, madem ki gücü her şeye yeten bir Rabbim var; öyleyse neden ve niçin çekinip endişe edeyim ki.!”

12 Ağustos 2017 Cumartesi

If the sun had risen only once in a hundred years!








In the 2000s, while improving my English, I had written a story about how our habits change our perspective to things around us. In fact, there are countless wonderful things to see, if we look carefully.


Kemal Efendi was a wise, sensitive old man. He lived in a small, pretty town in Anatolia. Everyone loved and respected him.
One day he got up early to worship -he was a religious man, by the way- and after prayers he set off on his daily journey to the hills. He would go to a hill every morning before dawn to watch the sun rise. He always said, this spectacular view was an 'Art of God.' So on that day, he watched the day's art, then came down from the hill and went to the bakery, where he noticed a great deal of activity in the streets. He couldn't help but feeling alarmed. He asked the baker's apprentice what the commotion was all about.
"Really? Don't you know?" the apprentice said with surprise.
"I have no idea what's happening here. In fact, I have met some strange men recently."
"The event of the century is taking place this afternoon. There will be a solar eclipse. Do you know what a solar eclipse is?"
"Oh, of course. I've seen one before," said Kemal Efendi. "One day, when I was a child, the sky suddenly went dark. People were beating drums. We were confused, so we consulted the elders. They said some strange things but we didn't understand them. Later, I learned what it was. It is the disappearance of the sun's light when the moon passes between the sun and earth, isn't it?"
"Yes, it is," said the apprentice. "And it will only be seen clearly from here. People from all over the world are coming here, to our small town. Many scientists are on their way too. Kemal Efendi did not seem very interested.
Won't you watch it?" the apprentice asked. "There will be lots of television crews and live broadcasts."
Kemal Efendi replied calmly, "This is, this solar eclipse is also an 'Art of God'. Every day I watch His different arts. In my opinion, He is the greatest artist. He is always changing His materials. You only notice them if you know how to look at them. I see His art in everything: in flowers, stones, birds, flies… If I try to count His arts, I can't. I've been going to those hills every dawn for forty years. I've been watching the sun rise. You can't imagine how beautiful it is and how it changes from one moment to the next…"
He continued to describe the natural setting that he visited every morning.
Finally, he sighed and said, "If the sun had risen only once in one hundred years, I can't imagine what these people would have done. They have become insulated to the miracles around them and no longer notice them. So, they look for extraordinary things. There are miracles all around us. We just need to look carefully enough to truly see them."
9/11/2000, 23:45 p.m.