Yeni Ailem dergisi için "Orucumuzdan Bize Ne Kalacak?" başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Derginin formatından dolayı biraz kısaltmak zorunda kaldığım yazıyı burada paylaşıyorum...
Bütün ibadetlerde hem bireysel, hem de toplumsal pek çok kazanım vardır. Asıl hedef “Allah rızası” olsa bile, ibadetlerin hepsinde, insanı geliştirme, olgunlaştırma ve yanlış yapmaktan uzak tutma gibi doğal sonuçlar ortaya çıkar. Nitekim ayette açıkça, “Namaz insanın kötülük duygularını frenleyip onu kötülük yapmaktan uzak tutar.” buyrulur. Namaz kıldığı halde, kötülüklerden uzak kalamayan bir insan, kendini ve namazını kontrol etmelidir. Herkesin yapıp ettikleri inancı ve düşünce sisteminin bir yansımasıdır. Hiçbir
Müslümanın, tavır ve davranışlarıyla “Kur’ân’ı fiilen yalanlama”ya
hakkı yoktur.
Ciddi bir eğitim süreci olan Ramazan ayı, oruç, teravih ve diğer ibadetleriyle bize pek çok şey kazandırır/kazandırmalıdır. Evet, Ramazan ayı boyunca oruç tuttuktan sonra geriye kalan sadece bir aylık açlık ise, orucumuzu sorgulamamız gerekir.
Niçin oruç tutuyoruz?
Yüce Rabbimizin bizden istediği ibadet ve
davranışların hepsinde birinci gaye Allah’ın rızasını kazanmaktır. O’nun rızası
dışında bir şey elde etme düşünülüyorsa yapılan bu ibadetlerden maksat hâsıl
olmuş olmaz. Bütün ibadetlerin, -bildiğimiz veya henüz farkına varamadığımız- insana
kazandırdıkları ve faydaları vardır. Sadece faydaları, dünyevi getirileri düşünülerek
yapılan ibadetin Allah katında hiçbir değeri yoktur. Yararlarını önceleyerek
yapılan ibadetin ise ihlası bozulacaktır. Biz Müslümanlar bütün ibadetlerimizi
“Allah
emrettiği” için, “emrettiği şekilde” ve “O’nun rızasını kazanmak” üzere yaparız.
Oruç bize ne kazandırır?
Ruh
ve manasından koparılarak mideye tutturulan orucun bile insana kazandıracağı
pek çok şey vardır. Bir ay boyunca gündüz bir şey yemeyip sadece akşam güneş
battıktan sonra yeme, insan için ciddi bir irade eğitimidir. Oruç, sene boyunca
günde üç, bazen de daha fazla vakitte gıda alan vücudu dinlendirdiği gibi,
insanın iradesini güçlendirir. İradeye güç vermeyen oruç, şeklen sahih
olsa bile, kâmil değil eksiktir. Ramazanda
kazanılan irade hâkimiyeti, Ramazan sonrasında da insan hayatını
yönlendirecektir.
Oruç sabır ve irade eğitimi verir
Allah Resûlü (as), “Oruç,
sabrın yarısıdır.” (İbn-i Mâce, sıyam 44) buyurur. Ramazanda
öğrenilen bu sabır hayatın tamamına yayılmalıdır. Ramazanda sabırlı bir insanın,
ramazan dışında tamamen aksi olması düşünülemez. Evet, gerçekten de oruçla sabrı öğrenip hayatına
tatbik edemeyen bir kimsenin başka şekilde sabrı öğrenmesi zordur.
Oruç
tutan insan, zamanın kıymetini anladığı gibi yaşadığı zamanın kendi elinde
olmadığını görür ve ona hâkim olmadığının da farkına varır. Hava çok sıcak ve bunaltıcı, biz çok açız, tek başımızayız, gören kimse(!) de
yok.. ama yine de o “son 5 dakika”yı beklemek zorundayız. Akşam ezanını, iftar vaktinin
girişini beklerken anlarız ki, biz zamanın hâkimi değil, mahkûmuyuz. Evet, Ramazanda oruçla, arzuların sadece Allah’ın emriyle ve
rızasını kazanmak için ertelenebileceği öğrenilir.
Bu duygu Ramazandan sonra da devam ettirilmelidir.
Oruç empati yapma duygusunu
kazandırır
İstediği
zaman yemek yiyebilen bir insan, imkânları ne olursa olsun, Ramazanda gündüz
yemek yiyemez. Böyle olunca da kendisini, imkânı
olmadığı için aç gezen insanların yerine koyup onların durumunu anlayabilir. Fakir ve muhtaç
kimselerle kendi durumunun empatisini iyi yapan bir insan Ramazandan sonra da
bu anlayışı devam ettirip çevresinde hali vakti yerinde olmayanlara yardım etmeye
devam edecektir.
Ramazan orucu günahlardan uzak
durabileceğimizi gösterir
Kelime olarak, bir şeyden uzak durmak,
kendini tutmak manalarına gelen oruç, hakkı verilerek tutulmuşsa insana
çok şey kazandırmış demektir. Mü’min Ramazanda yeme içme gibi beşeri
ihtiyaçlarından belli bir zaman için uzak durduğu gibi orucunu manen
sakatlayan, yalan, iftira, gıybet, kul hakkı… gibi kötülüklerden de uzak durur.
Bir ay boyunca yalan söylemeyen, iftira atmayan, gıybete dalmayan,
dedikodu yapmayan, hakaretten uzak duran bir insan, bunları hayatının tamamında da yapabileceğini, yalan söylemeden, gıybete girmeden yaşamanın mümkün
olduğunu öğrenmiş olur. Bu tür alçak vasıflardan bir ay uzak duran bir kimse Ramazandan
sonra bu tür günahlardan uzak kalma suresini uzatmayı isteyecek ve uzatacaktır.
Hâsılı,
oruç ayı Ramazanın girmesiyle normalde yapamayacağımızı zannettiğimiz pek çok
şeyi yapabileceğimizi uygulamalı bir şekilde öğrenmiş oluruz. Şuurlu bir
mü’mine düşen, derinlemesine
yaşadığı bir aylık kulluğu, Ramazan’daki yoğunluğunu biraz hafifleterek bütün
bir yıla yaymaktır.
İşte asıl
başarı budur!