عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، أَن رَسُولَ اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، قَالَ:
مَنْ قَامَ رَمَضَانَ إِيمَانًا
وَاحْتِسَابًا غُفِرَ لَهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِهِ.
Ebû Hüreyre’den (radıyallâhu anh) rivayet edildiğine göre
Ebû Hüreyre’den (radıyallâhu anh) rivayet edildiğine göre
Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“Her kim, inanarak ve mükâfatını Allah’tan bekleyerek, O’nun
rızasını kazanmak için Ramazan kıyamını yaparsa / Ramazanın gecelerini ihya
ederse geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhârî, Salâtü’t-terâvîh 1; Müslim, Salâtü’l-müsâfirîn
173)
عَنْ النَّضْرِ بْنِ شَيْبَانَ، قَالَ:
لَقِيتُ أَبَا سَلَمَةَ بْنَ عَبْدِ الرَّحْمَنِ، فَقُلْتُ: حَدِّثْنِي بِحَدِيثٍ سَمِعْتَهُ مِنْ أَبِيكَ يَذْكُرُهُ
فِي شَهْرِ رَمَضَانَ، قَالَ: نَعَمْ، حَدَّثَنِي أَبِي أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ذَكَرَ شَهْرَ رَمَضَانَ، فَقَالَ :شَهْرٌ كَتَبَ اللَّهُ عَلَيْكُمْ صِيَامَهُ
وَسَنَنْتُ لَكُمْ قِيَامَهُ، فَمَنْ صَامَهُ وَقَامَهُ إِيمَانًا وَاحْتِسَابًا
خَرَجَ مِنْ ذُنُوبِهِ كَيَوْمِ وَلَدَتْهُ أُمُّهُ.
Nadr b. Şeyban anlatıyor:
Bir gün b. Abdurrahman b. Avf’ın (radıyallâhu anh)
oğlu Ebu Seleme’ye rastladım ve Ramazan ayı hakkında bizzat babasından duyduğu
bir hadis olup olmadığını sordum. Bana şöyle cevap verdi:
Babamdan bizzat dinlediğime göre Resûl-i Ekrem (aleyhissalâtu vesselâm)
Ramazan ayını şu şekilde anlatmıştır:
“Ramazan, gündüzlerinde oruç tutmanızı farz kıldığı bir
aydır. Ben de, Ramazan gecelerinde kıyam etmenizi (teravih namazı kılmanızı)
sünnet kıldım. Kim, inanarak ve sevabını Allah'tan bekleyerek ihlâsla oruç
tutar ve kıyam ederse (teravih namazını kılarsa), annesinden doğduğu günkü gibi
günahlarından temiz hâle gelir.” (Nesai, Sıyam 40, İbn Mace, İkame 173;
Müsned 1/191.)
Ramazan ayının gündüzlerinde Allah rızası için oruç tutulur.
Ramazan gecelerinin kıyamı/ihyası adına da nafile bir namaz olarak “teravih
namazı” kılınır.
Teravih namazı, Allah Resûlü’nün, hakkı verilerek
kılındığında insanı anasından doğduğu gündeki gibi günahlardan arınmış hale
getireceğini bildirdiği “Ramazan’ın kıyamı”dır.
Teravih ne demektir?
Teravih, Arapçada “rahatlatmak, dinlendirmek” anlamına gelen "tervîha"
kelimesinin çoğuludur. Bu anlam daha sonra Ramazan ayında yatsı namazında sonra
kılınan ve her dört rekatından sonra tervîha yapılması, yanı biraz dinlenilmesi
âdet haline gelen namazın adı olmuştur.
Resûl-i
Ekrem Efendimiz (s.a.s.) teravih namazını kendisi bizzat kılmış ve ümmetine
teravih kılmalarını tavsiye ederek bu namazı “sünnet” yapmıştır.
Efendimiz
(as) ashabına birkaç gün cemaatle teravih namazı kıldırmış, onlardaki ibadet
aşk u şevkini görmüş, “farz kılınır”, “farz gibi algılanır” dolayısıyla da
altından kalkamazlar diye bekleyenlerin olduğunu bildiği halde “teravih
kıldırmak” için mescide çıkmamıştır.
Ramazan ayında bir gece Allah Resûlü (as) mescide çıkmış ve mescidin
bir kenarında cemaatle namaz kılan insanlar görerek, "Bunlar ne yapıyorlar?" diye
sormuştur. Orada bulunanlardan biri; "Yâ Resûlallah, bunlar Kur’an’ı çok
fazla bilmeyen, hafız olmayan kimseler; Übeyy İbn Ka'b onlara namaz kıldırıyor."
diye durumu açıklamıştır. Efendimiz yapılan uygulamayı beğenmiş ve "Ne güzel yapmışlar, isabet etmişler!" diyerek memnuniyetini ifade
etmiştir. (Tehanevî, İ’lâüs-Sünen)
Teravih namazı kaç rekat?
Teravih
asırlardan beri tervîhaları arasında topluca zikir ve salavat okuma, ilahiler
söyleme gibi farklı uygulamalar yapılan, şevk ve neşe ile eda edilen bir ibadet
olmuştur.
Her
sene bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde Ramazan ayının başlangıcıyla birlikte
oruç tutmamaya gerekçe sayılabilecek şeyler üzerinde çok durulur, kendini biraz
zorlayarak oruç tutanlar neredeyse kınanacak hale getirilir. Dinin ruhu şekle
indirildiği zaman şekli kurtarmanın yeterli olacağı yaklaşımı zihinlere,
aslında nefislere yerleşir, yerleştirilir. Modern Ramazan tartışmalarından biri
de “teravih namazı”nın rekat sayısıdır. Dört mezhepten hiçbirinin kaynaklarında
20 rekattan az kılınabileceğine dair bir bilgi olmamasına rağmen seçme(!) bazı
hadislere dayanarak teravih için 8 rekatın yeterli olduğu dile getirilir.
Hatta, 8’den fazla kılmanın “bidat” olduğu bile söylenir.
Yapılan
bu yorumlar 14 asırlık uygulamaları yok sayma manasına geldiği gibi, yaşanan
İslam’dan uzaklaşarak, kitaplar taranıp “daha kolay” bir Müslümanlık ortaya
koyma neticesine götürmektedir.
Normal
olarak bakıldığında doğru olan “İslam kolaylık dinidir” sloganı kullanılarak “kolaylık”
kısmı alınıp yaşanan, hayata hayat olması gereken “İslam” dışarıda
bırakılmaktadır.
Hz.
Ömer zamanından beri teravih namazı, mescidlerde cemaatle ve en az 20 rekat
olarak kılınmaya devam edilmiştir. Ortada yaşanan bir gerçeklik varken
kitaplara gidip dededen toruna kadar devam eden bu uygulamaların yok sayılması
dini hayattan koparmak anlamına gelmektedir.
Ramazan
gecelerine mahsus olarak kılınan namazın adı “teravih”tir. 8 rekatlık bir
namazda “terviha/dinlenme” ihtiyacı olmayacağı gibi, buna “teravih” demek de
çok uygun düşmez.
Teravih
kıraati uzun tutulan/tutulması tavsiye edilen bir namazdır. İmam Mâlik’in, Tabiînin büyüklerinden A’rec’ten naklettiği teravih rivayeti oldukça dikkat çekicidir:
عَنْ الأَعْرَجِ قَالَ: مَا
أَدْرَكْنَا النَّاسَ وَكَانَ القَارِئُ يَقْرَأُ سُورَةَ البَقَرَةِ فِي ثَمَانِ
رَكَعَاتٍ، وَإِذَا قَامَ بِهَا فِي اثْنَتَي عَشْرَةَ رَكْعَةً رَأَى النَّاسُ
أَنَّهُ قَدْ خَفَّفَ. (رواه مالك)
A’rec der ki: Bizim, zamanlarına yetiştiğimiz
Ashâb ve Tabiîn devirlerinde imam sekiz rekâtta bütün Bakara sûresini okurdu.
Eğer imam Bakara sûresi ile sekiz yerine on iki rek'at kıldırırsa insanlar, imamın
namazı kısaltıp hafif tuttuğunu düşünürdü. (Muvatta, 1/115) Bu rivayetin
anlattığı husus insanların namaza iştiyakları ve kıraatin ne kadar olduğudur.
Yoksa teravih sekiz rekat kılınacak demek değildir.
Rivayetlere baktığımızda, ilk dönemlerde
teravihin bir rekatında yaklaşık yüz ayet okunduğunu görüyoruz. İmam Malik’in Muvatta’daki
nakline göre, namazdaki kıraatin ve dolayısıyla da kıyamın uzamasından dolayı
asaya dayanıp destek aldıklarını görüyoruz. İbadetin bir yük olarak kabul
edilmediği günlerde cemaatle kılınan Teravihten ancak imsaka yakın bir zamanda
dağıldıkları anlatılıyor.
Ebû Dâvûd’un Sünen’indeki bir rivayete göre Ebû Zer
el-Gıfârî (r.a.) Allah Resûlü’nün kıldırdığı bir teravih namazının sahura kadar
uzadığını anlatır. Zaten Efendimiz (aleyhisselam) bir soruya binaen, en
faziletli ibadetin “kıyamı uzun namaz” olduğunu bildirir.
Hz.
Ömer döneminde Teravih yirmi rekat olarak ve cemaatle kılınmaya başlanmıştır.
Bu uygulama konusunda sahabe arasında ciddi bir itiraz olmamıştır. Yeni bir ibadet
formu ortaya koyma gibi bir “bidat” uygulamasına sahabenin sessiz kalması
düşünülemez. Efendimiz Cemaatle teravihi devam ettirmemiştir, zira teşri
dönemidir. Farz olmayan bir şey farz olabilir, en azından farzmış gibi
algılanabilir. Hz. Ömer döneminde ise yeni bir ibadetin “farz” olması söz
konusu değildir.
Âhiret
öncelikli yaşayan bir Müslüman’a düşen Allah’ın af ve mağfiretinin sağanak
sağanak yağdığı “üç aylar”ın sonunu tam değerlendirerek hakkını vermektir. Ramazan ayının
gündüzünü kamil bir oruçla geçirerek sanki “melekleşen” mü’min gece kıyamı olan
“teravih” ile tuttuğu orucu taçlandırmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder