27 Mayıs 2017 Cumartesi

Niçin Oruç Tutuyoruz?



Rabbimizin bizden yapmamızı istediği bütün ibadet ve davranışların hem bedenimize hem de ruhumuza -farkında olduğumuz ve henüz farkına varıp bilemediğimiz- pek çok yararı vardır. Ancak Müslümanlar olarak biz, bu ibadetleri faydalarından dolayı değil, “Allah emrettiği” için, “O’nun rızasını kazanmak” yaparız.

Oruç, Arapçada bir şeyden uzak durmak, kendini tutmak manasına gelen “savm” kelimesiyle ifade edilir. Savm, bir kimsenin, ibadet niyetiyle, imsak vaktinden güneşin batışına kadar yeme-içme gibi beşerî ihtiyaçlarına karşı kendisini tutması, bu ihtiyaçları karşılamayı belli bir süre ertelemesi manasına gelir.

Ramazan ayı gelince en çok konuşulan konu ve genel gündem oruç olur. Herkes dinî tutum ve yaklaşımına göre orucun farklı yönlerini ele alıp konuşur. Hatta eksik bilgilerle büyük tartışmalar yapılır. Oruçla -daha yerinde bir ifadeyle dinî hayatla- arası iyi olmayanlar, oruç tutmamak için “toplumun itiraz etmeyeceği” bahaneler arar, kimlerin oruç tutmayacağını/tutamayacağını konuşurlar. Dini hassasiyetleri olanların temel yaklaşımı ise orucun bireysel ve toplumsal faydaları ekseninde cereyan eder. Evet, gerçekten de orucun pek çok faydası vardır:

Oruç vücudu dinlendirir

Devamlı çalışan bir makine belli sürelerle durdurulup dinlendirilir, periyodik bakımı yapılır. Bu, ondan daha iyi verim almayı ve onu daha uzun süre kullanmayı sağlar. Bakımsız olarak sürekli çalışan bir makinenin verimi düşeceği gibi, zamanla bozulabilir de. Devamlı yoğun bir şekilde çalışan midemizin de bir ay dinlenmesi veya daha az çalışması mide için rahatlama sağladığı gibi vücudu da dinlendirip korur. Oruçlu insan, aynı zamanda günümüzün en büyük problemlerinden biri olan obezite/şişmanlık konusunda bir nevi korunmuş olur.

Oruç sabır ve irade eğitimi verir

Allah Resûlü (as), “Oruç, sabrın yarısıdır” (İbn-i Mâce, sıyam 44) buyurur.
Evet, gerçekten de oruçla sabrı öğrenip hayatına tatbik edemeyen bir kimsenin başka şekilde sabrı öğrenmesi zordur. Her zaman yediğimiz, yiyebildiğimiz bir yiyeceği iftar vaktinden önce yiyemiyoruz. Hava ne kadar ağır olursa olsun, ne kadar aç olursak olalım, o “son 5 dakika”yı beklemek zorundayız; tek başımıza da olsak, hiç kimse(!) görmese de. Evet, Ramazanda oruçla, arzuların sadece Allah’ın emriyle ve rızasını kazanmak için ertelenebileceği öğrenilir.

Oruç mideye ve cinsel arzulara hâkim olmayı öğretir

Hayatta pek çok sıkıntıyla karşılaşılır. Bu sıkıntıların önemli bir kısmı insanın midesine söz dinletememesinden ve cinsel arzularına hâkim olamamasından kaynaklanır. Ramazan hem mideye hem de cinsel arzulara hâkimiyet için iyi bir eğitim dönemidir. Oruç ile midenin aç ve susuz bırakılması nefsin arzularını bir yere kadar dizginler.

Oruç, koruyucu hekimliktir

Resûl-i Ekrem Efendimiz (aleyhissalâtu vesselam), Ahmed b. Hanbel’in Ebu Hureyre’den rivayet ettiği bir hadis-i şerifte “Oruç tutun ki, sağlıklı olasınız.” buyuruyorlar. Bu, hastaların oruç tutup iyileşmesi manasına değildir. Çünkü orucun anlatıldığı ayette ve dinin uygulamalarında hasta olanların oruç tutmayacakları ve hastalığının seviyesine göre bazen tutmamaları gerektiği anlatılıyor.

Efendimiz’in (s.a.s.) bu beyanı günümüzde daha iyi anlaşılmakta ve orucun insan vücuduna faydası daha iyi görülmektedir. Dine karşı önyargısı olmayan bir uzmana “oruç tutma” hakkındaki görüşleri sorulsa o, şunu söyleyecektir:

“Normalde rahatsızlığı olmayan bir insana orucun hiçbir zararı yoktur. Aksine orucun insan vücûduna değişik faydaları vardır. Devamlı çalışan mide, karaciğer ve diğer sindirim organlarının dinlenmesi ve kendi kendilerini toparlaması insan sağlığına büyük faydalar sağlar.”

Sağlıklı bir insan için orucun bilinen pek çok faydasının yanında, henüz tecrübe edemediğimiz ve tıbbın keşfedemediği başka faydaları da vardır. Çünkü, insanı yaratan ve onun için en faydalı şeyin ne olduğunu bilen ihsan sahibi Rabbimiz oruç tutulmasını emreder. Her işinde hikmet vardır; abes işlemez Allah.

Orucun insanın şahsî ve toplumsal hayatına, nefsin terbiyesine, Allah’ın nimetlerine şükretmeye bakan faydalarının yanında daha başka binlerce faydası ortaya çıksa, bütün doktorlar oruç tutmayı tavsiye etse biz müminler orucu bu faydalar için tutmayız, tutmamalıyız. Aynı şekilde orucun hiçbir faydasının olmadığı(!) belirlense, biz müminler orucu terk etmeyiz. Orucu, faydaları için tutanlar bu faydaları elde etseler bile orucun asıl sevabını, uhrevî mükâfatını kaçırır, ahirete, kendilerini cehennem ateşinden koruyacak oruç gibi bir “kalkan” gönderemezler.

İbadetlerde asıl olan “Allah'ın emri”dir. İbadetler yalnızca Allah emrettiği için ve O'nun emrettiği şekilde yapılır. Bu durum “taabbudîlik” kavramıyla ifade edilir. Evet, biz ibadetlerin Allah ve Resûlü tarafından belirlenmiş şekil ve formatlarını değiştiremez, zamanını ileri-geri alamaz, eksiltme ve artırma yapamayız. Kısacası aslı olmayan yeni bir ibadet şekli ortaya koyamayız.

İbadetlere Allah rızası dışında başka düşünceler girdiği zaman, o ibadeti boşa çıkartır. Hatta ahirette, pek çok zorluklara katlanılarak yapılan ibadet yapanın aleyhine de dönebilir. Biz jimnastik yapmak için namaz kılmadığımız gibi, perhiz, diyet veya midemizi dinlendirmek için de oruç tutmayız. Bunlar orucun tabii neticeleri olabilir. Ancak niyet, diyet olursa insan aç kalır ama bu aç kalma, oruç olmaz. Nitekim Allah Resûlü (as) bu durumu anlattığı hadislerinde, "Nice oruç tutanlar vardır ki, tuttukları oruçtan payları, yanlarına kalacak olan sadece çektikleri açlık ve susuzluktur." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/373; İbn Mâce, Sıyâm 21) buyururlar.

 Bütün ibadetlerde geçerli olan bir hakikati Hz. Ali (r.a.) şöyle anlatır:
İbadet eden insanlar üç gruba ayrılır: İbadet, karşılığında bir pazarlık yapar tarzda bir menfaat, uhrevî sevap veya ibadetin sonucu olarak cennet beklenerek yapılırsa; buna, “tüccar ibadeti” denir.
İbadetin tek sebebi cehennem veya azab korkusu ise; bu, “köle ibadeti”dir.
Üçüncü grup ise ibadeti, sırf Allah rızasına ulaşmak için yapar ki, bu, hür iradeli kimselerin ibadeti budur.

Sırf Allah'ın rızasını kazanmak ve nimetlerine şükretmek maksadıyla yapılan ibadet, aklı başında hür bir kimsenin ibadetidir ki, Allah sadece bu şekilde samimi niyetle yapılan ibadetleri kabul eder. Makbul olan ibadet, Hz. Ali’nin (r.a.) de belirttiği gibi, Allah’ın nimetlerine karşı şükran borcunu yerine getirmek ve O’nun rızasını kazanmak maksadıyla yapılan ibadettir. Allah, ancak böyle samimi bir düşünce ve niyet ile yapılan ibadetleri kabul eder. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder