Rabbimizin bizden yapmamızı istediği bütün ibadet ve
davranışların hem bedenimize hem de ruhumuza -farkında olduğumuz ve henüz farkına
varıp bilemediğimiz- pek çok yararı vardır. Ancak Müslümanlar olarak biz, bu
ibadetleri faydalarından dolayı değil, “Allah emrettiği” için, “O’nun
rızasını kazanmak” yaparız.
Oruç, Arapçada bir
şeyden uzak durmak, kendini tutmak manasına gelen “savm” kelimesiyle
ifade edilir. Savm, bir kimsenin, ibadet niyetiyle, imsak vaktinden
güneşin batışına kadar yeme-içme gibi beşerî ihtiyaçlarına karşı kendisini
tutması, bu ihtiyaçları karşılamayı belli bir süre ertelemesi manasına gelir.
Ramazan ayı gelince en çok konuşulan konu ve genel
gündem oruç olur. Herkes dinî tutum ve yaklaşımına göre orucun farklı
yönlerini ele alıp konuşur. Hatta eksik bilgilerle büyük tartışmalar yapılır.
Oruçla -daha yerinde bir ifadeyle dinî hayatla- arası iyi olmayanlar, oruç
tutmamak için “toplumun itiraz etmeyeceği” bahaneler arar, kimlerin oruç
tutmayacağını/tutamayacağını konuşurlar. Dini hassasiyetleri olanların temel
yaklaşımı ise orucun bireysel ve toplumsal faydaları ekseninde cereyan eder.
Evet, gerçekten de orucun pek çok faydası vardır:
Oruç vücudu dinlendirir
Devamlı çalışan bir makine belli sürelerle durdurulup
dinlendirilir, periyodik bakımı yapılır. Bu, ondan daha iyi verim almayı ve onu
daha uzun süre kullanmayı sağlar. Bakımsız olarak sürekli çalışan bir makinenin
verimi düşeceği gibi, zamanla bozulabilir de. Devamlı yoğun bir şekilde çalışan
midemizin de bir ay dinlenmesi veya daha az çalışması mide için rahatlama
sağladığı gibi vücudu da dinlendirip korur. Oruçlu insan, aynı zamanda
günümüzün en büyük problemlerinden biri olan obezite/şişmanlık konusunda bir
nevi korunmuş olur.
Oruç sabır ve irade eğitimi verir
Allah Resûlü (as), “Oruç, sabrın yarısıdır”
(İbn-i Mâce, sıyam 44) buyurur.
Evet, gerçekten de oruçla sabrı öğrenip hayatına
tatbik edemeyen bir kimsenin başka şekilde sabrı öğrenmesi zordur. Her zaman
yediğimiz, yiyebildiğimiz bir yiyeceği iftar vaktinden önce yiyemiyoruz. Hava
ne kadar ağır olursa olsun, ne kadar aç olursak olalım, o “son 5 dakika”yı
beklemek zorundayız; tek başımıza da olsak, hiç kimse(!) görmese de. Evet,
Ramazanda oruçla, arzuların sadece Allah’ın emriyle ve rızasını kazanmak için
ertelenebileceği öğrenilir.
Oruç mideye ve cinsel arzulara hâkim olmayı öğretir
Hayatta pek çok sıkıntıyla karşılaşılır. Bu
sıkıntıların önemli bir kısmı insanın midesine söz dinletememesinden ve cinsel
arzularına hâkim olamamasından kaynaklanır. Ramazan hem mideye hem de cinsel
arzulara hâkimiyet için iyi bir eğitim dönemidir. Oruç ile midenin aç ve susuz
bırakılması nefsin arzularını bir yere kadar dizginler.
Oruç, koruyucu hekimliktir
Resûl-i Ekrem Efendimiz (aleyhissalâtu vesselam),
Ahmed b. Hanbel’in Ebu Hureyre’den rivayet ettiği bir hadis-i şerifte “Oruç
tutun ki, sağlıklı olasınız.” buyuruyorlar. Bu, hastaların oruç tutup
iyileşmesi manasına değildir. Çünkü orucun anlatıldığı ayette ve dinin
uygulamalarında hasta olanların oruç tutmayacakları ve hastalığının seviyesine
göre bazen tutmamaları gerektiği anlatılıyor.
Efendimiz’in (s.a.s.) bu beyanı günümüzde daha iyi
anlaşılmakta ve orucun insan vücuduna faydası daha iyi görülmektedir. Dine
karşı önyargısı olmayan bir uzmana “oruç tutma” hakkındaki görüşleri sorulsa o,
şunu söyleyecektir:
“Normalde rahatsızlığı olmayan bir insana orucun
hiçbir zararı yoktur. Aksine orucun insan vücûduna değişik faydaları vardır.
Devamlı çalışan mide, karaciğer ve diğer sindirim organlarının dinlenmesi ve
kendi kendilerini toparlaması insan sağlığına büyük faydalar sağlar.”
Sağlıklı bir insan için orucun bilinen pek çok
faydasının yanında, henüz tecrübe edemediğimiz ve tıbbın keşfedemediği başka
faydaları da vardır. Çünkü, insanı yaratan ve onun için en faydalı şeyin ne
olduğunu bilen ihsan sahibi Rabbimiz oruç tutulmasını emreder. Her işinde
hikmet vardır; abes işlemez Allah.
Orucun insanın şahsî ve toplumsal hayatına, nefsin
terbiyesine, Allah’ın nimetlerine şükretmeye bakan faydalarının yanında daha
başka binlerce faydası ortaya çıksa, bütün doktorlar oruç tutmayı tavsiye etse
biz müminler orucu bu faydalar için tutmayız, tutmamalıyız. Aynı şekilde orucun
hiçbir faydasının olmadığı(!) belirlense, biz müminler orucu terk etmeyiz.
Orucu, faydaları için tutanlar bu faydaları elde etseler bile orucun asıl
sevabını, uhrevî mükâfatını kaçırır, ahirete, kendilerini cehennem ateşinden
koruyacak oruç gibi bir “kalkan” gönderemezler.
İbadetlerde asıl olan “Allah'ın emri”dir.
İbadetler yalnızca Allah emrettiği için ve O'nun emrettiği şekilde yapılır. Bu
durum “taabbudîlik” kavramıyla ifade edilir. Evet, biz ibadetlerin Allah ve
Resûlü tarafından belirlenmiş şekil ve formatlarını değiştiremez, zamanını
ileri-geri alamaz, eksiltme ve artırma yapamayız. Kısacası aslı olmayan yeni
bir ibadet şekli ortaya koyamayız.
İbadetlere Allah rızası dışında başka düşünceler
girdiği zaman, o ibadeti boşa çıkartır. Hatta ahirette, pek çok zorluklara
katlanılarak yapılan ibadet yapanın aleyhine de dönebilir. Biz jimnastik yapmak
için namaz kılmadığımız gibi, perhiz, diyet veya midemizi dinlendirmek için de
oruç tutmayız. Bunlar orucun tabii neticeleri olabilir. Ancak niyet, diyet
olursa insan aç kalır ama bu aç kalma, oruç olmaz. Nitekim
Allah Resûlü (as) bu durumu anlattığı hadislerinde, "Nice oruç tutanlar
vardır ki, tuttukları oruçtan payları, yanlarına kalacak olan sadece çektikleri
açlık ve susuzluktur." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/373; İbn Mâce,
Sıyâm 21) buyururlar.
Bütün ibadetlerde geçerli olan bir hakikati Hz. Ali
(r.a.) şöyle anlatır:
İbadet eden insanlar üç
gruba ayrılır: İbadet, karşılığında bir pazarlık yapar tarzda bir menfaat,
uhrevî sevap veya ibadetin sonucu olarak cennet beklenerek yapılırsa; buna,
“tüccar ibadeti” denir.
İbadetin tek sebebi cehennem veya azab korkusu ise; bu, “köle ibadeti”dir.
Üçüncü grup ise ibadeti, sırf Allah rızasına ulaşmak için yapar ki, bu, hür
iradeli kimselerin ibadeti budur.
Sırf Allah'ın rızasını
kazanmak ve nimetlerine şükretmek maksadıyla yapılan ibadet, aklı başında hür
bir kimsenin ibadetidir ki, Allah sadece bu şekilde samimi niyetle yapılan
ibadetleri kabul eder. Makbul olan ibadet, Hz. Ali’nin (r.a.) de belirttiği
gibi, Allah’ın nimetlerine karşı şükran borcunu yerine getirmek ve O’nun
rızasını kazanmak maksadıyla yapılan ibadettir. Allah, ancak böyle samimi bir
düşünce ve niyet ile yapılan ibadetleri kabul eder.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder