2000 yılında aslını İngilizce olarak kaleme aldığım bir hikayeyi Ailem dergisi için biraz geliştirerek Türkçeye çevirmiştim:
Çok
heyecanlıydı o gün. Yerinde duramıyordu. Şirin kasabaları artık dünyaca meşhur
olacaktı. Bütün televizyonlar bir aydır kasabalarından bahsediyordu. Çünkü televizyonların, “bugün yaşanacak” dedikleri güneş tutulmasının tüm
dünyada en iyi kasabalarından gözetlenebilecek olmasıydı. Hava da pırıl
pırıldı.
Günler
öncesinden hazırlanmış ve en iyi görebileceği yeri seçmişti. Bir camı “is”e
tutmuş ve güneşe bakabilecek hale getirmiş; sonra ona da kanaat etmeyerek, son
zamanlarda kasabaya gelen, güneşe bakmak için özel yapılmış gözlüklerden
almıştı.
Bu, yüzyılın
görebileceği en harika olayıydı. Zaten kasabanın küçük oteli ve çevre
kasabaların otelleri de dolmuş ve bazı aileler yurtdışından gelen yabancı
misafirlere misafirperverliklerini gösterme ve onlarla ilgilenme fırsatı da
bulmuşlardı. Kasaba son bir haftadır cıvıl cıvıldı. Sanki bu musikiye küçük
çocukların yanında hayvanlar da katılmışlardı.
Kuzular meleşiyor; köyün sevimli küçük köpekleri heyecan
içinde bir o yana bir bu yana koşuşturuyorlardı.
Sabah erken kalkmış ve günler öncesinden tespit ettiği yere kendisinden
önce kimse gelmesin giye erkenden gitmeye karar vermişti. Hazırladığı bütün
aletleri aldı. Hatta amcasından ödünç istediği fotoğraf makinesini de bir yedek
film ve birkaç pille yanına almayı unutmadı.
Büyük bir heyecanla yola koyuldu. Daha birkaç adım atmamıştı ki, bütün
kasabanın çok iyi tanıyıp bazılarının “veli” bazılarının da “evliya gibi adam” dediği Kemal dedeyle
karşılaştı. Kemal dedenin kasabada herhangi bir kimseye bağırması bir yana,
yüksek sesle bile konuştuğunu gören olmamıştı. O herkesin Kemal dedesiydi.
Gerek yaşı gerekse tavırlarıyla tam kemâle ermiş bir adamdı.
Nedense Kemal dede sakin görünüyordu. Hâlbuki birazdan kasabaları, belki
bir daha göremeyeceği bir şeye şahit olacaktı. Günler öncesinden naklen yayın
araçları gelmişti.
Kemal dedeye takılmak için sordu:
- Sen ilgilenmiyor musun?” Sonra da anlattı bütün olacakları. Kemal dede:
- Hımm! dedi. Demek bundanmış bütün hareketlilik bunca zamandır. Ve sanki
ders verir gibi devam etti:
- Evladım ilgilenmiyor musun? dedin ya. Bu gördüğün Allah teâlânın kâinata
yerleştirdiği bir “kanunu” ve aynı zamanda bir “sanatı”dır. Aslında ilginçtir
de. Ancak ben, bundan daha dikkat çekicisini kırk yıldır, her sabah seyrediyorum.
Sözün burasında şaşırma sırası kendisine gelmişti. Heyecanla ve kekeleyerek
sordu:
- Neymiş ki o?
- Şaşırdın, değil mi? dedi Kemal dede. Şaşırmakta haklısın. Sen de diğer
insanlar gibisin. Önlerindeki kocaman kâinatı, bütün incelikleri ile
göremeyince, -gerçekten enteresan olsa bile- bir arının kendindeki mucizeyi
görmeyip, peteğe yazdığı Allah lafzına takılıp kalabiliyorlar.
Ben kırk yıldır neredeyse her sabah, namazımı kıldıktan sonra, yanıma
atıştıracak bir şeyler de alarak karşı tepelere çıkar ve Allah’ın harika bir
sanatı olan “güneşin doğuşu”nu seyrederim. Bazen, sanki bu gafil
insanların gafletini atmak için “bir gün olsun doğmayayım” dercesine bulutların
arkasına saklanarak olsa da her gün dünyamızı aydınlatan o muhteşem sanatı seyrederim.
- Düşün! Şayet Güneş 100 yılda bir doğsaydı.! Hayal edebiliyor musun
insanlar neler yapardı, onu seyretmek için neler? Günler öncesinden tepelere
çıkar, benim her sabah zevkle seyrettiğim o sahneyi görebilmek için birçok
tertibat alırlardı. Sadece bununla sınırlı değil insanın gafleti.
- Bir de şunu düşün.. Erik ağaçları 40 senede bir çiçek açsaydı..!
- Kirazların yeniden meyve vermesi için bir asır beklememiz gerekseydi..!
Ne hoş olurdu insanların şu anda ülfet dolayısıyla farkına varmadıkları bu
güzelliklere koşmasını seyretmek.
Dersini almıştı. Bugün, Allah’ın büyük bir sanatını, “güneş tutulması”nı
seyrettikten sonra, diğer günlerde farkına varamadığı sanatları daha bir dikkatli
temaşa edecekti…
17 Aralık 2002
Çok heyecanlıydı o gün. Yerinde duramıyordu. Şirin kasabaları artık dünyaca meşhur olacaktı. Bütün televizyonlar bir aydır kasabalarından bahsediyordu. Çünkü televizyonların, “bugün yaşanacak” dedikleri güneş tutulmasının tüm dünyada en iyi kasabalarından gözetlenebilecek olmasıydı. Hava da pırıl pırıldı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder