Üstad Bediüzzaman
Said Nursi’nin devamlı yanında taşıdığı bir sepeti vardı.
Onun için bu sepet aynı zamanda ‘bütün
hayatın tek bir sepetin içine sığabileceğini’ gösteren bir hayat
tarzının simgesiydi.
“Üstadın
bu sepetinin içinde ne vardı?” sorusuna cevap olarak,
“Dünyalık
adına sahip olduğu her şey” dense büyük bir yanlış yapılmış olmaz.
Bediüzzaman’ın dünya namına hiçbir şeyi yoktu; onun sadece bir sepeti vardı. Varı yoğu o sepetin içindeydi. Üstad, Allah Resûlü’nün (aleyhissalâtu vesselam) bir hadis-i şerifte ifade ettiği üzere bir yolcu gibiydi. Yolcunun ne kadar malı mülkü olursa, o da o kadarına sahipti. Zira, yapmayı düşündüğü şey onu dünyalıktan uzak tutuyordu. Onun dünyada Allah rızasına ulaşmaktan başka bir gayesi yoktu. Bunu kendisini sevenlere de bir hedef olarak gösteriyordu.
Üstad, bu sepetinin içinde değişik ihtiyaçlarını
karşılayacağı malzemeleri taşıyordu. Genel olarak bir çaydanlık, birkaç
bardak, biraz şeker ve çayın bulunduğu
bu sepetin içine zaman zaman da yiyecek bir şeyler koyardı. Mesela bir
keresinde bisküvi koymuş, gelen herkese de bundan ikram etmişti. Bir kilo ancak
olan bu bisküvi uzun süre bitmemiş, samimiyetin verdiği bereketle pek çok
insanın midesinde yerini bulmuştu. Üstad bu sepetin içine bazen üzüm ve pestil
de koyar, yanındaki insanlara ikram ederdi.
Bediüzzaman,
almaya değil vermeye programlanmış bir insandı. O, insanlardan
bir şey almamış; elinden geldiğince onlara vermişti. Böyle olunca da onunla
beraber, verdikleri de kendisine ait bir hazine olarak ahirete gitmişti. Zaten,
bir mektubunda, insanlardan hediye kabul etmenin kendi adına “ahirete ait
meyveleri dünyada yemek” gibi bir şey olacağını, bunu da kabul
edemeyeceğini söylüyordu.
Dünya ona sahip olamadı
Dünya, Üstad’a sahip olamadı. Çünkü onun
kendisine sahip olacak dünyalığı yoktu. Esasen sahip olduğunu zannettiği
şeyler, insanın sahibi olup onu yönlendiriyorlar şu dünyada. Kendisine
düşmanlık besleyen insanların ondan alacakları, korumak zorunda olduğu bir mal,
dolayısıyla da kaybedeceği hiçbir şey yoktu. Onun elinde Kur’an’a ait elmas
düsturlar vardı ve o, bunları bir hazine gibi saklamıyor, herkese ikram
ediyordu.
Bütün varlığı bir sepetten ibaret olan bir
insanı dünyaya bağlamak ve ondan kendisine zor gelecek bir şey istemek mümkün
değildir. Zira onun kaybedecek bir şeyi yoktur. Bu konuda Üstad’dan aldığı aşk,
şevk ve iman kuvvetiyle hayatını mahkeme mahkeme mazlumları savunmakla geçirmiş
olan Avukat Bekir Berk Bey’in başından geçen bir hadise gelir
akla.
Dine
ve dindara baskıların en şiddetli olduğu dönemlerden biridir. Bekir Bey
cansiperane bir savunma yapar. Sadece mazlumları değil, aynı zamanda yere
düşürülmek istenen dinî hayatı da savunur. Savcı, Bekir Bey’e bir tehdit
savurma gayesiyle
“Neyine
güveniyorsun?” diye sorar. Bu soru Bekir Bey’i yerinden fırlatır. Kafesteki bir
aslandan farksızdır. Çantasını açar ve bembeyaz bir kefen çıkarır. Savcıya ve
onunla aynı kafada olan insanlara cevabını verir:
“Buna
güveniyorum.” Evet, karşılığında ölüm göze alındığında ucuzlamayacak değer
yoktur. Dünyada sadece bir kefenleri olduğunu bilenlerin korkacakları
hiçbir şey yoktur.
Bediüzzaman Hazretleri hayatı boyunca pek çok
eza ve cefaya maruz kaldı. Bütün yapılanlara karşı bir an olsun beddua etmediği
gibi intikam almayı da düşünmedi. Hayatta çektiği sıkıntılara ek olarak
vefatından sonra da rahat bırakılmadı. Defnedildikten kısa bir süre sonra mezarından
çıkarıldı ve pek az kimsenin bildiği bir yere taşındı ki, kendisi de mezarının
bilinmesini istemiyordu. Çünkü insanlar farklı anlayışlara kapılabilir, orada
İslam inançlarına ters hareketler yapabilirlerdi.
Seksen
küsur senelik hayatı boyunca sahip olduğu tüm dünyalık devamlı yanında taşıdığı
sepete sığıyordu. O, küçük yaşta evinden çıkmış, hayatının değişik
dönemeçlerinde dünya ona gülmüş, dünyevi imkânlarla karşılaşmış, kendisine
yüksek ücretli resmi bir görev teklif edilmiş; ancak o, bunlara hiç iltifat
etmemiş, sadece davasını ve bunların belgeleri olan eserlerini yazarak ziyaret
edilecek bir mezar bile bırakmadan bu dünyayı bırakıp gitmişti.
Yarım asırdan fazla bir zaman önce ruhunun ufkuna yürüyen Bediüzzaman, örnek hayatı ve eserleriyle ortada. Gök kubbede bıraktığı sadâ da kıyamete kadar yankılanmaya
devam edecek…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder